top of page

GÖLGEMLE GÖZ GÖZE

  • Yazarın fotoğrafı: THERİCEA
    THERİCEA
  • 28 Tem
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 29 Tem

Karanlıkla başlayan yolculukta bireyleşme ve bütünleşme üzerine:

''Bilinçli hale getiremediğimiz her şey kaderimiz olur.'' Carl Jung


Kendini tanımaya giden yol, çoğu zaman bir ışıkla değil, karanlıkla başlar.

İşte o karanlığın adı: gölge.

Gölge, Carl Jung’un tanımıyla; bilincimiz tarafından reddedilen, bastırılan, “ben böyle biri olamam” diyerek inkâr ettiğimiz tüm yanlarımızdır.

Ama ne kadar yok sayarsak sayalım, o bizimle birlikte yaşar. Sessizdir ama etkilidir.

Bizi gizliden gizliye yönlendirir, tepkilerimize karışır, ilişkilerimize sızar.


Yıllarca gölgemden kaçtım.

Onunla göz göze gelmekten korktum.

Çünkü gölge, bastırdığım, utanarak gizlediğim, “ben böyle biri değilim” diyerek dışladığım tüm yanlarımı taşıyordu.

Kıskançlıklarımı, öfkemi, yargılarımı, karanlık arzularımı…


Ama sonra inandığım her şeyin tam karşısında o koskoca boşlukta kendime ağlarken buldum.

Ben kimdim?

Ne ara benliğimden bu kadar uzaklaşmıştım?

Neden sürekli kendimi inkar ediyordum?

Neden kendime bile dürüst olamıyordum?

Neden en ufak bir eleştiriye bile tahammülüm yoktu?

Ve neden kendimi sevmiyordum? Sever gibi yapıyordum hep...

İnsanı bütünüyle kendisinden soğutan bir nokta burası.


Bireyleşememiştim, gölgemden kaçıyordum ve bütünleşememiştim.

Ve anladım ki insan ancak gölgesini fark ettiğinde, onu sahiplenmeye başladığında bütünleşebilir.

Çünkü gölge, kötü ya da tehlikeli bir varlık değil. Aksine, bizim bütünüyle insan olmamızı bekleyen saklı parçalarımızdır.

Gölgeyle yüzleşmek… sadece onu görmek değil; onu tanımak, anlamak ve onunla birlikte var olmayı öğrenmek. İşte ancak o zaman bireyleşmeye, sonra da bütünleşmeye başlıyoruz.


Jung, insanın bilinçdışıyla yüzleşmeden bireyleşemeyeceğini söyler.

Ve bireyleşme, insanın sadece “iyi” yanlarıyla değil, bastırılmış gölgeleriyle de barışmasıdır.

Gölgeyle yüzleşmek, hem acıtır hem özgürleştirir.


Benim için gölge; yıllarca “ayıp”, “yakışmaz”, “ben değilim” diyerek susturduğum seslerdi.

Ama fark ettim ki… gölgemden kaçtıkça, kendimden uzaklaşıyorum.

Ve işte bu fark ediş, bireyleşme yolculuğumun ilk adımı oldu.

Bireyleşme, başkalarının gözünde “iyi” ya da “doğru” olmaya çalışmayı bırakıp, kendi içsel hakikatine dönmek, benliğini bulmak demek.

Bu yolculuk cesaret istiyor çünkü sadece aydınlık yanlarını değil, karanlıklarını da göreceksin.

Ve orada seni ürküten şeyler olacak. Belki kendinden nefret edeceksin...

Ama aynı zamanda seni sen yapan, yıllarca bastırılmış o güçlü parçalar da orada duruyor olacak.

Bireyleşme, kendini tanıma değil sadece.

Özünü sahiplenme.

Gölgeni reddetmeden, kendinle barışabilme süreci.


 işte bu noktada devreye giriyor: bütünleşme.

Bütünleşme, parçalanmış benliğinin ellerini tekrar birbirine uzatması.

Kıskandığın halin de, korkak olanı da, hata yapanı da, sevilmeye susamış olanı da… Hepsini kucaklayabilmek.

Ben artık biliyorum: Kendini bütün hissetmek, “hep güçlü olmak”la değil…

“Zayıfken de kendine sarılabilmekle” mümkün.

Gölgenle barıştığın her an, biraz daha kendin oluyorsun.

Bireyleşiyorsun. Ve bütünleşiyorsun.

Bu yol kolay değil. Ama en hakiki yol bu.

Çünkü bu yolda gideceğin yer, başkalarının beğenisi değil.

Senin kendine duyduğun gerçek sevgi.


Şimdi ben bu yolculuğa çıkıyorum.

Artık gölgemden kaçmıyorum.

Onu tanımak, onunla açık açık konuşmak ve onu duymak istiyorum.

Çünkü o da benim, ayrılmaz bir parçam.

Ve ben artık kendimi eksilterek değil, tüm yanlarımla kabul ederek yaşamak istiyorum.


Belki yolun başındayım, belki her adımda biraz daha sendeleyip biraz daha öğreniyorum…

Ama artık biliyorum ki:

Işığı bulmak istiyorsam, önce gölgemle göz göze gelmeliyim.


Işık isteyen gölgesine göz atmalıdır. — Carl Jung





 
 
 

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page